Monday, December 26, 2016

BYE BYE DERKEN…


İlk defa yeni yıl konseptli bir yazı yazıyor olabilirim ama öyle bir yıl geçirdik ki elim dursa, ruhum susmuyor. 2016 yılı için kendi adıma bir benzetme yapmam gerekirse, şöyle özetleyebilirim: Hayatım bir çarşaftı ve o çarşaf pencereden aşağıya, mahallenin teyzelerinin yaptığı gibi, büyük bir hışımla silkelendi ve öylece yatağa geri bırakıldı. Yani kurulu düzenim, tekdüze giden sıkıcı hayatım, içinden çıkamadığım kısır döngüler, eğlenmeyi unuttuğum anlar, hayatın çocukluğumdaki Fatih Ekspresi gibi hızla geçip gitmesi ve benim sadece durup onu izlemem sone erdi. Evet, yılın ilk yarısı bu kadar kasvetli, sonrası ise aydınlığa doğru evrilmeye başladı.

Bu güzel ama bir o kadar acımasız dünyaya gözlerimi açalı 34 yıl olmuştu. Hani bazen doğal afetler ne kadar yıkıcı da olsa yaşanmalıdır ya işte benim için tam da öyleydi 34’e bastığım ilk günün gecesi. 23 Haziran’da saatler gece yarısına doğru yaklaşırken, o sıkıcı, kasvetli, hiçbir şey yapmayıp beklemekle geçen günlerin sonu geldi. Yaklaşık 8.1 şiddetinde bir depremdi bu. O an öleceğimi düşündüm. Bir bütün halinde durması için sıkı sıkı tuttuğum hayatım, avucun içinden kayan kum gibi dağılmaya başlamış, sonu da Jenga’daki o yanlış taşı çekenin hüsranıyla eşdeğer olmuştu. Mucizevi bir şekilde iki gün sonra o enkazın altından çıktım ve derin bir nefes aldım. Hayattaydım, yaşıyordum, hatta hiç olmadığım kadar canlıydım.

Bir güvercinin eğlence budalası bir kedi tarafından köşeye sıkıştırıldığı hayatla ölüm arasındaki o saniyelik anı hayal edin. Bu oyunun tek bir kuralı var. Korktuğunu düşmanına belli etmemek, göğsünden derin bir yara almış olsan da dimdik, başını önüne eğmeden durabilmek. O enkazdan capcanlı çıktığım sırada aklımdaki ilk düşünce buydu. Sonra durup kendime baktım, ruhum güçlenmiş, bedenim 20’li yaşlarındaki haline geri dönmüştü. Gerçek bir ikinci hayat şansını yakaladığımı o sırada fark ettim. İşte tam da bu yüzden boşanmak hayatta başıma gelen “en” güzel şeylerden biri oldu.

Ülke olarak yaşadıklarımız, keza özel hayatımdaki bu durdurulamaz değişim ve dönüşüm bugüne kadar hiç tanımamış olduğum bir kadınla tanışmamı sağladı. O kadın beni şaşırtacak kadar güçlü, mantıklı ve en önemlisi cesurdu. Kendisini çok sevdim, birbirimize alışmaya ve tanımaya devam ediyoruz. Anlayacağınız kontrolünüz dışında başınıza gelen her olayın illa ki bir nedenden dolayı yaşanması gerekiyor. Önemli olan ahlayıp vahlamak ve Kalimero’culuk oynamak yerine, neden bunları yaşadığınızı farkına varmak.

Eğlence budalası kediden tutun da 15 Temmuz gecesi ruhumu delip geçen jetlere anlatıp paylaşacak daha çok şey var ama önce bu yılın defteri bir kapansın ve derin bir oh çekelim istiyorum. 

2016’DA YENİDEN FARKINA VARDIKLARIM:
  •          Hayat gerçekten çok kısa ve herhangi bir şeyi beklemek bir lüks gibi görünen en azılı düşmanın.
  •         Herkes gider, dostlar kalır.
  •         Kendi kendine koyduğun sınırları bir bir delebilmek.
  •         Ne istediğini bilmek ve bunun için elinden geleni ardına koymadan yapmak.
  •         Hayaller kurmaya devam ederken, sadece kurup beklememek, o ilk adımı atmayı başarmak.
  •        Cesur olmak.
  •         İleride “keşke”li cümleler kurmamak için yaptıklarının sorumluluğunu hakkını vererek taşıyabilmek.
  •          İlahi adalete tekrardan inanmaya başlamak.
  •         Sana saygısızlık yapana müsamaha göstermemek.
  •         Paranın bir insanı ne kadar değiştirebileceğine artık şaşırmamak.
  •        Sahip oldukların ve yaşadıkların için şükredebilmek.





  

Thursday, November 7, 2013

Ütopik Haller

Gündemin trajikomik ve aslında bir yandan da dramatik hali, yorgun bedenlere eşlik eden yorgun bir ruh yarattı. Üç maymunu oynayarak kimisi kendi dünyasına çekildi ve orada kendi küçük mutluluk alanını yarattı, kimiyse bilgi bombardımanına karşı bir dalga kıran gibi göğüs geriyor.

Küçük Don Kişotlar olduk, yürüyoruz. Değirmenlerin ağzından alevler saçan canavarlara dönüştüğü dünyada Héméra'nın bizi küresine alması için bütün dileklerimizi uçan balonlara bağlayıp gökyüzüne bıraktık. Çaresiz ya da boynu bükük değil, umutla bekliyoruz, inanarak. 

    
  

Friday, November 30, 2012

Kalbimle mantığım ne zaman Aristo ve Platon gibi sonu gelmez bir diyaloga girse, kalbim galip çıkıyor, mantığım en sonunda tükenip susuyor. Ne güçlü kalbim varmış deyip bana da mutlu olmak geriye kalıyor.